15 Mart 2012 Perşembe

Menekşelendi Sular, Sular Menekşelendi.

Derrida'ya armağanım niteliğinde;

"Kimsesizliğin kimliği ile doğum yerimin kayıt tarihi, nüfus müdürünün sekreteri ile kırıştırdığı beyaz zakkumlu kaydıraksız gece. İmkanlılık, imkansızlık, imkansızlık ve kontörsüzlük. Tüplü televizyonda tek kanala bakarkenki duruluk bizimle kaç zaman kalır? Kurabiyeli gecelerde elektrik faturası Edison'u umutsuzluğa sürüklemiştir çoğu zaman ve doktor Watson, izin verilseydi Sherlock yerine yüzüğü seçerdi.. Dali bıyığındaçocu parkı inşaatı insanlığı kalabalıklaştırdı, çoğullaştırdı, bir bağlamda kısırlaştırdı. Belki bu kavramsallaştıramadığımız uzayda birileri emniyet kemeri tamadan "güney"e inmeyi akıl etse, kesir problemlerindeki payda, payı yanına almadan sadeleşecek ve bütüne bir adım kadar daha yaklaşabileceğiz. Fahişeler kırmızı yerine beyaz don giyse mülkün temeli olan adalet bu kadar meşgul olmayacak ve adalet sarayı yapan inşaat şirketleri çalıştırdığı işçi sayısını azaltacak.."

Soğuk bir kış gecesi yapılan ufak Derrida okumasının bana düşündürdükleri bunlar. Yemin ederim; bütün bunları bir düşünürün anlatmak istediğini bu kadar anlaşılmaz dile getirişiyle ve bunu okuyup anlamayan insanların esere yaptıkları "muhteşem bir makale", "adam muazzam yazıyor", "öznenin gerçekliğine çok yakın" gibi yorumlarla "taşşak" geçmek için yazdım. Birkaç kişiyle "Derrida hakkında yazılmış bir yazı" olarak paylaştım. İstisnasız herkes, yazıyı çok beğenip hangi ünlü post modernistin yazdığını sordu. Bir şeyler daha söylemek isterdim bu konuda ama şu an çok üşendim sanırım. Taşşağımı geçtim, primini yapmayacağım daha fazla.

Aman ne terbiyesiz bir insan olmuşum ben böyle..

Geçen gün telefonda şiirle ilgili kötü konuştum.
Dedim ki; "Şimdi sen böyle telefonda söylüyorsun ama pek anlamsız oluyor, benim okumam lazım bir anlamı olması için.." Öyle düşünmüyordum oysa, neden bunu söyledim hiç bilmiyorum? Samimiyetsizim işte. Aylarca telefondan dinlediğin şiirlerle yaşa, o söylesin, sen not al müsait duvarlara, sonra "senin ağzıından anlamıyorum, kendim okusam daha iyi" de.. Sahiden bazen tüm dünya vatandaşları el ele verip üzerime geliyormuş gibi hissediyorum. Hele ayın 9'una yaklaştıysak fena. Dışavurmak, görünmek, konuşmak, okumak, öpüşmek, sevişmek istemiyorum. Alınganlıklarımdan, saldırganlıklarımdan, kendimle beraber sevdiğimi de çözümsüzlüğe sürükleyişlerimden bıktım. Kendimden tiksindim.
Artık telefonda şiir yok bana. Yalnız okuyunca daha iyi anlıyorum ya..

Küheylan'da Birsen Tezer dinlemek de yok. Küheylan yok bir defa. Harem Otogar yok. Otobüs bileti yok. Seyahat kartında bedava bilet için biriken puanları da götüme sokabilirim gönlümce.

İlk telefon konuşmasıydı... Çok iyi hatırlıyorum...

Ne güzel söylemişsin:

"yalnız kalmaktan korkmuyorum da..

ya canım ellerini tutmak isterse?"